28 Ocak 2016 Perşembe

Ne okuyorum? | Dalgalar

Virginia Woolf'un hayat hikayesini okuduğumdan belli yazarın kitabını okuyabilmek için inanılmaz bir istek duyuyordum ama okul yoğunluğundan kitaba tam manasıyla kendimi veremeyeceğimden tatili beklemeye karar verdim. 
Kitabı birkaç gündür okumama rağmen henüz yarısına bile gelebilmiş değilim. Bunun sebebi, her bir cümlede durup not almam. Yazılan her şey, söylenen her söz şiir gibi sanki. Kitap okuduğumuz/okuduğunuz diğer kitaplardan çok, çok farklı bu ve  bunun gibi bir çok yönüyle. Kitabın konusuna gelirsek altı ayrı karakterin iç dünyasını anlatılıyor ve bu yapılırken  de toplumu ,hatta belki de kendini, eleştirmekten çekinmemiş yazar. 

'Okumak için okunan'' bir kitap değil kesinlikle Dalgalar. Boş bir zamanda, bütün cümleleri özümseyerek, üzerinde düşünerek okunması gereken bir eser. Bu bazı okuyucuları sıkabilir, belki kitaba adapte olmayı zor kılabilir o yüzden herkese tavsiye edebileceğim türden bir kitap değil. Ama ben kesinlikle bayıldım! Üzerine düşünmeden tek seferde yazdığım bir yorum oldu, daha çok ''ön izlenim'' tarzı bir şey. Kitap bittikten sonra, kafamı toparlayıp bir yorum daha gireceğim kesinlikle, şimdilik bu kadar! 

''..Kendilerine bir şey söylendiğinde ne diyeceğini bilirler onlar. Gerçekten gülerler; gerçekten kızarlar. Oysa ben önce bakmalıyım, ötekiler yaptıktan sonra onlar gibi yapmalıyım..''

22 Ocak 2016 Cuma

Kitap Yorumu | Kürk Mantolu Madonna

Bazı kitapların-filmlerinde sonunda, anlamlandıramadığınız şeyler hissedersiniz. Bir hüzün çöker içinize, ki bu hüzünden daha fazlasıdır. Yanınızda o an kim varsa ''Ne oldu?'' dediğinde önce anlatmaya çalışır, ardında konuşmayı devam ettiremezsiniz; konuşmak zor gelir,o hüzün sizi ele geçirir ve konuşmanıza izin vermez ya hani, kitabın sonunda tam olarak onu yaşadım. 

Kitabın bitmesine yaklaşık otuz sayfa kala ne olacağını anladım. Kitabı kapattım, başka şeylere vermeye çalıştım kendimi, olmadı. ''Bir umut'' diyerek okumaya devam ettim ama, ne yazık ki beklediğim şeydi karşımdaki son. Uzun bir süreyi duvarla bakışarak geçirdikten sonra yorumu duygularım henüz tazeyken yazmak üzere oturdum bilgisayar karşısına. 

''Ben de yalnızım'' dedi bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak. ''Boğulacak kadar yalnızım..'' diye devam etti ''hasta bir köpek kadar yalnız..''

Kaliteli kitaplar elbette okuyorum, hiçbir kitaba asla haksız etmek istemem ama bu, bambaşkaydı. O kadar normal, o kadar yaşamdan bir konu öyle güzel anlatılmış ki. Karakterler de bu hikayeye bir o kadar uygundu.
 Kimse kusura bakmasın, şuana kadar okuduğum kitaptaki hiçbir bayan karakteri sevmedim; ama Maria! Ah, Maria! 
Kitabın beğenildiğini biliyorum ama yine de size benim kadar etkileneceğinizin garantisini tabi ki veremem. Belki Maria ile kendimi çok benzettiğimden, belki hikaye bir anda beni ele geçirdiğinden bu kadar çok etkilendim, bilemiyorum. Ama bu kitap... Yazarın okuduğum ilk kitabı değildi ama, kesinlikle bu kadar çok etkilendiğim bir kitabı daha olmamıştı. Bende etkisini hiç yitirmeyecek, adı nerde geçse bir ''Ah be'' dedirtecek kitap, kuşkusuz. 

Kişisel yorumumu bir kenara bırakıp kitap hakkında bilgi verme kısmına geçmek istiyorum ki bunu çok kısa bir şekilde özetleyeceğim, çok fazla ayrıntı verirsem okumayanlar için kitabın tadı kalmayacak. Hani bazı insanlar vardır, kimseye bir zararı dokunmamıştır, kimsenin onunla bir alıp veremediği yoktur ama, çevresi tarafından görülmez işte. Silik bir tiptir, yitip gitmiştir. Raif tam da böyle adamlardan. İşe yeni başlayan ve odasını paylaştığı arkadaşının bu durum bir şekilde ilgisini çekiyor ve Raif'i yakından tanımayı aklına koyuyor ve kitapta Raif'in hayatının bir kısmına ama aslında tamamına şahit oluyoruz. 

Karakterlerin kendi aralarında konuştuğu konular da son derece manidar konulardı, bunu da belirtmek isterim. Kitap için söyleyebildiğim şeyler bu kadar. Bende bıraktığı etki inanılmaz olduğundan haliyle bu kadar anlatabildim, elimden daha fazlası gelmedi. Lütfen kitabı alın, okuyun! 

(Fotoğrafın da kusuruna bakmayın lütfen, yorumumu hemen girmek istediğimden çabucak bunu çekebildim. Ki tabloyu, acayip bir şekilde Maria ile ilişkilendiriyorum. Artık ne kadar etkisinde kaldıysam! Yakın bir zamanda fotoğrafı değiştireceğim.) 




18 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Andy Weır | Marslı

Yeni yılın biten ikinci kitabıyla karşınızdayım. Artık her ay sonunda, acınacak sayıda kitap okusam bile ''... Ayında Okuduklarım'' şeklinde okuduğum kitapları, kaç puan verdiğimi yazacağım, sadece gerçek anlamda çok sevdiğim kitapların ayrı bir yorumunu yapmayı düşünüyorum. Bu yüzden yılın ikinci kitabıyla başlamış oldum! 

''Altı gün önce Mark Watney Mars'a ayak basan ilk insanlardan biriydi. Şimdi ise orada ölmesi kesin''

Kitapta çok fazla terim geçtiğinden kitaba okumam gözüyle bakıp filme gitmeyi tercih etmiştim. Daha sonra dayanamayıp kitabı alsam da, öncesinde filmini izlediğim için hiç pişman değilim. Evet, kitabı genelde olduğu gibi filminden daha iyiydi. Ama karakterleri, olay örgüsünü, bazı terimleri genel manada anlamamda filmin çok katkısı oldu. Sonunu bildiğim halde hiç sıkılmadan, büyük bir zevkle okudum kitabı. 
Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen bu kadar iyi bir eser ortaya koyması beni hem çok şaşırttı hem de çok mutlu etti. 

Kitap için söylemek istediklerim bunlardan ibaret. Buraya çok uzun bir yorum girmek isterdim ama, yapamıyorum! Objektif olmak isterdim, olamıyorum! Eğer filmi izleyip bununla yetiniyor, benim gibi kitaptaki terimlerden korkuyorsanız, korkmayın. Bu kesinlikle kitabı sıkıcı yapmıyor, aksine çoğu kitaptan daha farklı, daha doyurucu olmasını sağlıyor. 


(Ve son olarak; MARK    Bunu söylemeden yazımı sonlandıramazdım ama, değil mi?  )

17 Ocak 2016 Pazar

Dizilerden konuşmaya da var mıyız? | Friends

Selamlar! Bundan birkaç gün önce artık burada sadece kitap yorumu yapmayacağımı belirtmiştim. Bugün de yazacaklarımı netleştirdim ve bilgisayarın başına geçtim. 
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bahsedeceğim dizi Friends (Başlıkta ''dizi'' olarak özellikle belirtmedim; dizilerle hiç alakası olmayan biri olarak ben dahi dizinin adını duymuştum, siz de bilirsiniz değil mi? Bilmiyorsanız da problem değil,söylemiş oldum işte!)

Bundan iki üç ay önce, nerede dizi-film sohbeti başlasa ''Ya ben bir şey izlemiyorum'' deyip oturduğu yere sinen, dizideki-filmdeki diyalogları bilmediğinden olayı kavrayamayan bir insandım. Bunun eksikliğini de iki üç ay öncesine kadar hissetmedim, ne acı!
 Biz kitapseverler olarak nasıl ''Kitap okurken uykum geliyor'' diyenlere ''Bu ne diyor be, kitap okurken uyku mu gelirmiş'' ifadesiyle bakıyorsak, bu dizi-film için de geçerli olmalı. Yani sadece ''Kitap okuyorum/Çok iyi basketbol oynuyorum/ Çok güzel gitar çalıyorum; yeterli işte'' demek olmuyor. İnsanın kesinlikle çok yönlü olması gerektiğine inanıyorum. Ve o yüzden bir karar aldım; o ay içinde ne kadar kitap okuyorsam o kadar film izlemeye, ''bana uygun'' olan dizilerin en az beş-altı bölümünü izlemeye çalışıyorum ki şuana kadar gayet başarılı ilerledim.

İşte bu dönemde, hem hayatımın bir parçası haline gelecek,bana bir şeyler öğretecek, aynı zamanda yüzümü güldürecek, bölümleri de çok uzun sürmeyen bir dizi aramaya koyuldum. Ve Friends'e başladım. (''Bölümü çok uzun süremese ne olacak, on sezon!'' diyorsanız eğer, bu benim için kesinlikle problem değil. Bir bölümü uzun süre izleyemiyorum, kırk dakika bana çok geliyor. Ama izledikçe bitmemesi o diziyi hayatımın bir parçası haline getirdiğinden, bunu seviyorum.)
Dizinin henüz çok başındayım, ki diziye tam manasıyla hakim olmak da biraz zaman alacak. (Dizi bir efsane, gerçek manada on sezondan oluşan koca bir efsane!) Ama eğer böyle bir platformda yazmaya başlayacaksam bu, Friends olmalıydı.
 Dizide her şey o kadar mükemmel ki. Bir günde bir sezonu bitirdim. Ben! BEN! Tabi ki de her dizide olabileceği gibi karakterinizin uymadığı karakterler oluyor dizide ama zaman geçtikte onun da gerekliliğini fark ediyorsunuz.
Dostluğu, sevgiyi, yardımlaşmayı ve daha bir çok şeyi bana yeniden hatırlatan ''Dizi bittiğinde ne yapacağım?'' sorusuyla beni derin bir hüzün içine sokmayı başaran, mükemmel bir dizi.
Etkilendiğim ve sonrasında tekrar izlemek için not aldığım birçok bölüm oldu daha şimdiden!
Böyle bir karar aldığım ve böyle bir diziyle ,benim için diziden daha fazla şeyi ifade ediyor, tanıştığım için çok mutluyum.




İnsanın oturup kendini sorgulaması inanılmaz güzel ve insana olumlu sonuçlarla dönecek bir şey. 
Hiç kimse kusursuz olmak zorunda değil. ''Kusur'' nedir ki zaten? Kime göre, neye göre? Başkalarının yapmaktan çok zevk aldığı, delicesine sevdiği şeyleri biz sevmiyor olabiliriz, bu gayet normal. Ama hiç farkında olmadığımız ve yaparsak bize çok şey katacak, çok keyif alacağımız şeyler mutlaka çıkacaktır. O yüzden kendimizi sorgulayalım. Gelişebildiğimiz kadar gelişelim, başkalarına göre eksiklerimiz hala var olacak ama biz kendimizi eksik hissetmeyene kadar durmayalım.